Karmakarışık -8 (Delirdim mi ben?)

Gönderen Adsız


Saatler geçmiyordu. Sıkıcıydı. Bir ömür böyle devam edemezdi!
İntihar mı etsem diye düşünmeye başlamıştım. Ve sonra kararımı verdim.
1 hafta sonra. İntihar edeceğim.
Ayağıma taş bağlayıp atlayacağım. Kayalıklardan. Kurtulacağım artık.
Ama bunu kimseye sezdirmemeye çalışıyordum. Petey K’ya yaşama sevinciyle dolu olduğumu söylüyor ve sürekli gülümsüyordum. Ve G Billy’nin kıskançlık oranı da artıyordu.

Stompin Bob’a ne oldu bilmiyorum. Ama arada bir Cadence ile buluşuyordur herhalde.
Hayatta ne anlamım kalmıştı? Gitar ve Cadence’di beni hayata bağlayan. Ve bu ikisi de elimden alındı.
Hayranlarım çok zayıf bir iple bağlıyordu beni. Ama artık umrumda değil.
Yaşama amacımı yitirdim.
Ertesi gün biraz dolaşmaya karar verdim. En sevdiğim yerleri bir hafta sonra artık görmeyecektim.
Benim Franky olduğumu bilmeyen arkadaşlarımla takıldık biraz. Dance Club’da yine Cadence’i gördüm.
Konuşmaya cesaretim yoktu. Ama yanıma gelip neden son derslere katılmadığımı sordu.
Hemen ayrıldım oradan. Koşarak iglooma gittim. Ne yapacaktım ben! Kapının önünde diz çöküp yüzümü ellerimle kapattım. Korkarım ağlıyordum.
Arkadaşlarım büyük ihtimalle Franky olduğumu anlamışlardır, ama umrumda değil.
Ve karanlığın içinden bir ses “Keşke benimle konuşsaydın.” Dedi. Yine mi halüsinasyonlar?
Sonra Stompin Bob’un sesini duydum. “Korkarım, yenildin.”
Ve birisinin… Ağladığını duydum karanlığın içinde. G Billy miydi? Bilmiyorum.
Ve o gün gözlerimin içine bakan hayranımı gördüm. “Biz seni her halinle severiz.”
Ve yine Cadence. “Konuş benimle.”
Evet, Cadence. Korkarım ki haklısın. Keşke konuşsaydım.
Hemen şu lanet giysileri çıkarıp şapkamı taktım ve ayakkabılarımı giydim. Yavaşça ve hatta diğerlerinin şaşkın bakışlarına sebep olacak şekilde yürüyordum. Sanki ağır çekimdeydim. Beni görenler “Franky!” diye bağırıyorlardı. “Arkadaşların nerede?”
Neredeyse nerede! Cehennemin dibinde!
Cevap vermeden yürüyordum. Dance Club’a doğru.
Kapıyı kırarcasına içeri girdim.
Cadence şaşkınlıkla bana baktı ve temkinli bir şekilde yürüdü.
“Gel.”
Üst kata çıktık. Ona anlattım. Tüm korkularımı, onu ne kadar sevdiğimi… Ve o hiçbir şey demedi. Yalnızca ağladı.
Delirmiştim ben… Kim bilir bunlar da doğru değildi.
“Gerçek misin?” diye sordum birden. Elime hafifçe dokundu. “Bu yeterlidir sanırım.”
“Neden beni bıraktın?”
Ağlamaya başladı. Hıçkırarak…
Ve başını masaya yasladı. Konuşacak bir şey kalmamıştı artık…
***
Nihayet konser günü gelmişti. Ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Konserde Adventure Party için bir başkası tarafından bestelenen bir şarkıyı çalacaktık. Iceberg’de.
Bizim için her zaman bir stand düzenlenir... Büyük bir teknede. Toplanması daha kolay olsun diyeydi bu.
Aslında tekne değil de, daha çok bir yük gemisi gibiydi. Ama üzeri sahne olarak süslenmişti ve hatta içeride hazırlanmamız için bir oda bile vardı.
Geç de gelmemiştim aslında. Ama hazırlanmam biraz uzun sürdü. Petey K’nın “Hey Franky, çabuk ol!” diye bağırdığını duyabiliyordum.
Aynadaki görüntüme baktım ve kendi kendime gülümsedim.
Vakumlayıcı beni direkt sahneye çıkaracaktı. Doğru anın gelmesi için birkaç saniye bekledim ve:
“Bayanlar baylar! İşte size Penguin BAND!”
Çılgınca alkışlar. Ve vakumlayıcıya girdim.
Sahnenin ortasındaydım birden. Herkes şaşkın şaşkın birbirine bakıyordu.
Kimileri fısıldıyordu da aralarında. Ben yalnızca bir kişiye konsantre oldum.
“Bu şarkıyı Cadence için besteledim.”
Seyircilerden bir şaşkınlık yükseldi. Stompin Bob’un hırladığını duydum. Bir köpek gibi. Çok layık.
“Onu çok seviyorum, ama o beni aldattı. Ve işte şarkım.”
Ve gitarımın ilk teline, Cadence için bestelediğim şarkının ilk kısmına giriş yapmak için vurdum.

2 yorum: