Ağu17
KEHANET
Gönderen Adsız
2
Tick gözlerini açtığında,
birinin onu izlemekte olduğunu kesinlikle emindi. Olabildiğince hareketsiz
kalmaya çalışarak ufacık odaya göz attı. Tavanda kimse yoktu. Şifon yerinde de
öyle. Sonra onun antenlerini hafifçe oynatması dışında, nerdeyse hiç
kıpırdamadan pencere pervazında oturduğunu gördü. Bir hamam böceği.
“Belanı arıyorsun” dedi
yavaşça, hamam böceğine. “Annemin seni görmesini mi istiyorsun?”
Hamam böceği antenlerini
birbirine sürttü ama kaçmaya çalışmadı. Tick iç geçirdi. Kalemlerin durduğu
eski mayonez kavanozunu aldı, kalemleri yatağa boşalttı ve hızlı bir hareketle
kavanozu hamam böceğinin üstüne kapadı.
Bunu yapmak için kalkması
bile gerekmemişti. Yatak odası gerçek anlamda bir yatak odası değildi. Büyük
olasılıkla bir çeşit ardiye olarak düşünülmüştü. Tick’in tek kişilik yatağı
odaya öyle sıkıştırılmıştı ki, Tick gece kapıdan girip doğruca yastığa emekleyebiliyordu.
Yatağın ayakucunun baktığı duvarda, çekmeceleri yalnızca yirmi santim
açabilmenize karşın dar bir şifonyere yetecek kadar küçük bir girinti vardı.
Ödevlerini, yatağının üzerinde, bağdaş kurup oturarak, dizlerinin üzerine
yapması gerekiyordu. Odanın kapısı da yoktu. Ama Tick şikayet etmiyordu. Sokağa
bakan bir penceresi vardı, tavanlar güzel ve yüksekti. Sadece tavanlar ve
evdeki herkesten daha fazla mahremiyete sahipti. Kimse odasına çok fazla girip
çıkmıyordu… Tabi hamam böceklerini saymazsanız.
Sahi son zamanlarda haham
böceklerinin neyi vardı? Evde her zaman bir miktar hamam böceği olmuştur ama bu
aralar ne zaman arkasını dönse bir miktar görüyormuş gibi geliyordu.
Kaçışmıyorlar. Saklanmaya çalışmıyorlar.
Tick hamam böceklerini
dürterek pervazdan itti ve mayonez kavanozunu ters çevirdi. Banyonun, Luxa’nın yatak odasının ve Lizzie
ile büyük annesinin yatak odasının
olduğu koridorda sesizce ilerleyip oturma odasına girip. Annesi çoktan
çıkmıştı. Hafta sonları servis yaptığı kahve dükkanındaki sabah vardiyasına
gitmiş olmalıydı. Annesi aslında zaten hafta içinde bir dişçinin yanında kabul
görevlisi olarak tam zamanlı çalışıyordu ama son zamanlarda tek bir kuruşa bile
çok ihtiyaçları vardı.
Tick’in büyük annesi
çekyatta yatıyordu. Tek kanallı televizyonumuzu izlerken uyuya kalıyordu. Her
zaman, her dakika. Hamam böcekleri sayesinde uykusunda bile uyumuyor gibiydi .
Parmaklarını seğiriyor ve ara sıra battaniyesini çekiştirip, mırıldanıyordu.
Büyük annesi. Zavallı büyük annesi…
Tick’in annesi burada
olmadığı için ona Bayan Aurora bakıcaktı. Tick ise Bayan Aurora’nın evini
toparlıcaktı. Hazırlanmış dışarı çıkarken birden büyük annesinin mırıldandığını duydu. Hemen yanına
gitti ve elini tuttu. Kötü bir rüya görüyor olmalıydı. Başını bir sağa bir sola
savuruyor, bacakları ise ileri geri ileri geri savuruyordu. Tick ne yapacağını
şaşırdı. Kısa süre içinde büyük anne kan ter içinde kaldı. Tick hemen “Büyük
anne, büyük anne!” diye haykırdı. Büyük anne yerdin den sıçrayarak uyandı.
Tick “İçecek soğuk bir
şeyler istermisin, büyük anne? Kök birasına ne dersin?”
Kadın güldü “Kök birası mı?
Ne o, yoksa doğum günüm mü?”
Böyle bir şeye nasıl yanıt
verirdiniz?
Tick kadının elini sıktı
Luxa’yı kucağına aldı. “Hemen dönerim,” dedi yüksek sesle.
Büyük annesi hala kendi kendine gülüyordu, “Kök birası”
dedi kadın ve anlındaki terleri sildi. Tick’in anlamadığı bir konu vardı. Büyük
annesi kök birasını, ne pahasına olursa olsun her zaman bir bardak içerdi.
Mutfağa giden Tick, bir
bardağa buz gibi bir su doldurdu ve Luxa’ya bir şişe süt hazırladı.
“So’uk,” dedi kız neşeyle,
şişeyi yüzüne bastırarak.
“Evet güzel ve soğuk, Luxa,”
dedi Tick.
Kapıya vurulması onu
yerinden sıçrattı. Gözetleme deliği en az kırk yıldır işe yaramıyordu. “Kim o?”
diye seslendi.
“Bayan Aurora, tatlım.
Annene saat dörtte büyük annene uğrayacağımı söylemiştim. Annen sana
söyledimi?” diye cevaplamıştı bir ses kapının arkasından. Kapıyı açınca Bayan Aurora’yı sıcaktan bitkin
bir halde buldum. “Merhaba! Korkunç, değil mi? Sıcağın memnuniyetle
karşılamadığımı söylemeliyim!” Eski bir bandanayla yüzünü silerek içeri daldı.
“Ah, harika, bana mı?” dedi kadın ve Tick yanıt veremeden, çölde kaybolmuş gibi
buz gibi suyu bir dikişte mideye indirdi.
“Tabii ki,” diye mırıldandı
Tick, başka bir tane doldurmak için mutfağa giderek. Bir bardak daha getirdi ve
büyük annesine verdi. Luxa’yı kucağından indirdi ve “Ben çıkıyorum” diyerek
kapıya yöneldi. Bayan Aurora “Iıı Tick. Yarın ki büyük buluşma için yaptığım
pastaları dokunma olur mu?. Hiç dokunma,” dedi ve dudaklarını büzüştürdü.
“Peki Bayan Aurora” dedi ve
kapıyı sakince kaptı.
Bayan Aurora’nın dediği
büyük buluşma, kadınların eğlenip, pastalar, börekler yedikleri bir etkinlik.
Bayan Aurora’nın evine
varmıştı. Bayan Aurora’nın Tick’e verdiği anahtarı cebinden çıkardı ve kapıyı
açtı. Kapıyı açar açmaz ağzının salyası akmaya başlamıştı. Miss gibi pasta ve
kurabiye kokusu geliyordu. Mutfağa doğru yöneldikçe bu koku daha çok artıyordu.
Tick kısa süre sonra iç geçirdi. Kaç zamandır böyle şeyler yemiyordu. Ama Bayan
Aurora’nın emri vardı. Yiyeceklere dokunamazdı. Evi şöyle bir gezdi, nereler
dağınık. Oturma odasında Bayan Aurora’nın kocası uyuyordu…
Evin dağınık olan yerleri
tesbit etti ve işe koyulmaya başladı. Mutfak, oturma odası ve yatak odası. Çok
fazla bir şey değildi. Mutfağa yöneldi. Tezgahın üzerindeki kocaman pastayı
gördü. Tick afallamıştı. Kocamandı. Çikolatalı, çilekli kremasıyla müthişti
gözüküyordu. Arkasını dönünce birden Bayan Aurora’nın kocasına çarptı. “Ovv
özür dilerim bayım!”
Devam Edecek…
-Lizzie-
0 yorum: