KEHANET

Gönderen Adsız



2

Tick gözlerini açtığında, birinin onu izlemekte olduğunu kesinlikle emindi. Olabildiğince hareketsiz kalmaya çalışarak ufacık odaya göz attı. Tavanda kimse yoktu. Şifon yerinde de öyle. Sonra onun antenlerini hafifçe oynatması dışında, nerdeyse hiç kıpırdamadan pencere pervazında oturduğunu gördü. Bir hamam böceği.
“Belanı arıyorsun” dedi yavaşça, hamam böceğine. “Annemin seni görmesini mi istiyorsun?”
Hamam böceği antenlerini birbirine sürttü ama kaçmaya çalışmadı. Tick iç geçirdi. Kalemlerin durduğu eski mayonez kavanozunu aldı, kalemleri yatağa boşalttı ve hızlı bir hareketle kavanozu hamam böceğinin üstüne kapadı.
Bunu yapmak için kalkması bile gerekmemişti. Yatak odası gerçek anlamda bir yatak odası değildi. Büyük olasılıkla bir çeşit ardiye olarak düşünülmüştü. Tick’in tek kişilik yatağı odaya öyle sıkıştırılmıştı ki, Tick gece kapıdan girip doğruca yastığa emekleyebiliyordu. Yatağın ayakucunun baktığı duvarda, çekmeceleri yalnızca yirmi santim açabilmenize karşın dar bir şifonyere yetecek kadar küçük bir girinti vardı. Ödevlerini, yatağının üzerinde, bağdaş kurup oturarak, dizlerinin üzerine yapması gerekiyordu. Odanın kapısı da yoktu. Ama Tick şikayet etmiyordu. Sokağa bakan bir penceresi vardı, tavanlar güzel ve yüksekti. Sadece tavanlar ve evdeki herkesten daha fazla mahremiyete sahipti. Kimse odasına çok fazla girip çıkmıyordu… Tabi hamam böceklerini saymazsanız.
Sahi son zamanlarda haham böceklerinin neyi vardı? Evde her zaman bir miktar hamam böceği olmuştur ama bu aralar ne zaman arkasını dönse bir miktar görüyormuş gibi geliyordu. Kaçışmıyorlar. Saklanmaya çalışmıyorlar.
Tick hamam böceklerini dürterek pervazdan itti ve mayonez kavanozunu ters çevirdi.  Banyonun, Luxa’nın yatak odasının ve Lizzie ile büyük annesinin  yatak odasının olduğu koridorda sesizce ilerleyip oturma odasına girip. Annesi çoktan çıkmıştı. Hafta sonları servis yaptığı kahve dükkanındaki sabah vardiyasına gitmiş olmalıydı. Annesi aslında zaten hafta içinde bir dişçinin yanında kabul görevlisi olarak tam zamanlı çalışıyordu ama son zamanlarda tek bir kuruşa bile çok ihtiyaçları vardı.
Tick’in büyük annesi çekyatta yatıyordu. Tek kanallı televizyonumuzu izlerken uyuya kalıyordu. Her zaman, her dakika. Hamam böcekleri sayesinde uykusunda bile uyumuyor gibiydi . Parmaklarını seğiriyor ve ara sıra battaniyesini çekiştirip, mırıldanıyordu. Büyük annesi. Zavallı büyük annesi…
Tick’in annesi burada olmadığı için ona Bayan Aurora bakıcaktı. Tick ise Bayan Aurora’nın evini toparlıcaktı. Hazırlanmış dışarı çıkarken birden büyük  annesinin mırıldandığını duydu. Hemen yanına gitti ve elini tuttu. Kötü bir rüya görüyor olmalıydı. Başını bir sağa bir sola savuruyor, bacakları ise ileri geri ileri geri savuruyordu. Tick ne yapacağını şaşırdı. Kısa süre içinde büyük anne kan ter içinde kaldı. Tick hemen “Büyük anne, büyük anne!” diye haykırdı. Büyük anne yerdin den sıçrayarak  uyandı.
Tick “İçecek soğuk bir şeyler istermisin, büyük anne? Kök birasına ne dersin?”
Kadın güldü “Kök birası mı? Ne o, yoksa doğum günüm mü?”
Böyle bir şeye nasıl yanıt verirdiniz?
Tick kadının elini sıktı Luxa’yı kucağına aldı. “Hemen dönerim,” dedi yüksek sesle.
Büyük annesi   hala kendi kendine gülüyordu, “Kök birası” dedi kadın ve anlındaki terleri sildi. Tick’in anlamadığı bir konu vardı. Büyük annesi kök birasını, ne pahasına olursa olsun her zaman bir bardak içerdi.
Mutfağa giden Tick, bir bardağa buz gibi bir su doldurdu ve Luxa’ya bir şişe süt hazırladı.
“So’uk,” dedi kız neşeyle, şişeyi yüzüne bastırarak.
“Evet güzel ve soğuk, Luxa,” dedi Tick.
Kapıya vurulması onu yerinden sıçrattı. Gözetleme deliği en az kırk yıldır işe yaramıyordu. “Kim o?” diye seslendi.
“Bayan Aurora, tatlım. Annene saat dörtte büyük annene uğrayacağımı söylemiştim. Annen sana söyledimi?” diye cevaplamıştı bir ses kapının arkasından.  Kapıyı açınca Bayan Aurora’yı sıcaktan bitkin bir halde buldum. “Merhaba! Korkunç, değil mi? Sıcağın memnuniyetle karşılamadığımı söylemeliyim!” Eski bir bandanayla yüzünü silerek içeri daldı. “Ah, harika, bana mı?” dedi kadın ve Tick yanıt veremeden, çölde kaybolmuş gibi buz gibi suyu bir dikişte mideye indirdi.
“Tabii ki,” diye mırıldandı Tick, başka bir tane doldurmak için mutfağa giderek. Bir bardak daha getirdi ve büyük annesine verdi. Luxa’yı kucağından indirdi ve “Ben çıkıyorum” diyerek kapıya yöneldi. Bayan Aurora “Iıı Tick. Yarın ki büyük buluşma için yaptığım pastaları dokunma olur mu?. Hiç dokunma,” dedi ve dudaklarını büzüştürdü.
“Peki Bayan Aurora” dedi ve kapıyı sakince kaptı.
Bayan Aurora’nın dediği büyük buluşma, kadınların eğlenip, pastalar, börekler yedikleri bir etkinlik.
Bayan Aurora’nın evine varmıştı. Bayan Aurora’nın Tick’e verdiği anahtarı cebinden çıkardı ve kapıyı açtı. Kapıyı açar açmaz ağzının salyası akmaya başlamıştı. Miss gibi pasta ve kurabiye kokusu geliyordu. Mutfağa doğru yöneldikçe bu koku daha çok artıyordu. Tick kısa süre sonra iç geçirdi. Kaç zamandır böyle şeyler yemiyordu. Ama Bayan Aurora’nın emri vardı. Yiyeceklere dokunamazdı. Evi şöyle bir gezdi, nereler dağınık. Oturma odasında Bayan Aurora’nın kocası uyuyordu…
Evin dağınık olan yerleri tesbit etti ve işe koyulmaya başladı. Mutfak, oturma odası ve yatak odası. Çok fazla bir şey değildi. Mutfağa yöneldi. Tezgahın üzerindeki kocaman pastayı gördü. Tick afallamıştı. Kocamandı. Çikolatalı, çilekli kremasıyla müthişti gözüküyordu. Arkasını dönünce birden Bayan Aurora’nın kocasına çarptı. “Ovv özür dilerim bayım!”


Devam Edecek…
-Lizzie-

0 yorum: